İnşaat Tedarik Dergisi

İnşaat – Yatırım – Proje – Ulaştırma – Mimarlık – Enerji – Maden – Şantiye

Şantiyelerde Din, Irk ve Cinsellik

Vedat ÖZKAN

İnşa Etme Kültürü – İnşaat Kuruluşlarında ve Şantiyelerde İnsan Davranışları Kitabının Yazarı

Edebe aykırı konulardan söz etmeyeceğiz. Dini inanç ve duygulara saygılı olacağız. Irkçılık söz konusu bile değil. Ve bu çalışmayı okudukça bunun böyle olduğunu göreceksiniz.

Bu yazıyı okurken geniş kapsamlı düşünmeliyiz. Olayları sadece kendi din, ırk ve algımız açısından değil, tüm kültürleri dikkate alarak değerlendirmeliyiz. Çünkü bu konular, evrensel içerik taşır.

Nitekim yirmiden fazla ülkede bulunan şantiyelerde din, ırk ve cinsellik bağlamında gerçekleşmiş yüzlerce veri ve olay burada derlenmiştir. Bu içerik, aynı zamanda çok yönlü olarak Yapay Zekâ modüllerinde de araştırıldı. Ama kullanılabilecek veri elde edilemedi.

Şantiyelerde din, ırk ve cinselliğin çevresinde yaşanan olaylar; çok geniş bir yelpaze olarak karşımıza çıkar. Bu durum tüm şantiyelerde bilinmesine ve merak edilmesine rağmen, bugüne kadar ne incelenmiş ne de araştırılmıştır.

Çünkü şantiyeler üzerine araştırma gerçekleştiren toplum bilimciler hem ülkemizde hem de dünyada neredeyse yoktur. Ayrıca bütün bunlar için, uzun yıllara yayılmış birçok verinin analiz edilmesi gerekir.

Şantiyelerdeki düzen, maliyet ve işleyişe; din, ırk ve cinsel konular tahmin edilenden çok daha fazla yansımaktadır.

Bu nedenle veri, gözlem ve olayların basitleştirilmiş “en mütevazi” halini ilk defa burada okuyacaksınız.

Hikâyenin Başlangıç Noktası

İnsanlar yaşadıkları mıntıkadan uzaklaşarak çalışmaya gittikleri bölgelerde, her zaman bastırılmış duygu ve düşüncelerini dışa vurmaya eğilimli olurlar. Ayrıca kendi kültüründen ve ırkından izler bırakmak isterler. Bu, her şeyden önce insanın doğasında var olan bir şey ve yadsınamaz.

Doğası gereği insan, alışıla gelmiş çevresinden uzaklaştığında daha az tanındığı bir ortamda alışkanlık ve davranış değişikliğine gitmektedir. Dolayısıyla gurbette çalışan şantiyeciler, bunun en iyi örneklerinden birini oluşturmaktadır.

Ayrıca yerel şantiye çalışanları ve o bölgenin sosyal çevresini oluşturan insanların da, gurbetçi şantiyecilere karşı farklı bir tutum sergilemelerine nedenler oluşmaktadır.

Bütün bu sosyal etkileşimler din, mezhep, ırk, bölgeselcilik, ekonomik durum, rahat yaşam, yabancıya merak ve cinsel duygular çerçevesinde; maddi ve manevi sonuçlar doğurmaya başlar ve hikâyemizin başlangıç noktası da tam olarak burasıdır.

Din

Toplumları ve grupları bir arada tutan ve onları biçimlendiren ana unsurlardan biri, dini inançlar ve mezheplerdir. Şantiyeler de birer topluluk olduğuna göre, bu etki burada da görülmektedir. Ama unutmayalım ki; şantiye çalışanları arasında dini inançlar, bireysel düzeyde de yaşanmaktadır.

Hinduizm ve Budizm gibi inançlar daha çok bireyin yaşam tarzını yansıttığından dolayı; burada baskının boyutu semavi dinlere göre daha yumuşak yaşanmaktadır. Nitekim, Hindistan ve Tayland’da bulunduğum zaman dilimlerinde bu kıyaslamayı yapabildim.

Latin Amerika, Afrika ve Mezopotamya’da aynı semavi din; kültüre bağlı olarak kendi içinde katı veya daha esnek kurallar barındırabilir. Ayrıca semavi dinler öncesi sahip olunan kültürler ve mevsimsel koşullar bile, o katılığı ve yüklenen değerleri biçimlendirmektedir.

Örneğin Anadolu’da Şamanlıktan gelen bir gelenek, İslam’ın parçası olarak yaşanabilmektedir. Afrika’da ise Baobab ağacının kutsallığı yine İslam ile birleştirilebilir. Latin Amerika’da kilise ziyaretleri dayanışma için ön plana çıkarken, Avrupa’da eş ve dostun birbirlerini görmek için gittikleri bir mekâna dönüşebilmektedir.

Bütün bu renkliliğin içerisinde veri ve gözlemlere dayalı olarak araştırmaya konu olan ülke ve şantiyelerde; hiçbir şantiye çalışanının dini inancında artış olduğu saptanamamıştır. Ya aynı kaldığı ya da esnediği veya inancının zayıfladığı gözlemlenmiştir.

Bunun en önemli unsurları ise; yoğun çalışma saatleri, stresli ortam ve kültürel etkileşim başlıca nedenleri oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, eğer şantiye çalışanı evinden uzakta ise; alkol tüketiminde de artışlar yaşandığı ayrı bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eğer gurbetteki şantiye çalışanı evinde din ve aile baskısı gördüyse; uzaklarda daha özgür yaşamak isteyebilir. Nitekim şantiyelerde bu tarz vakalar çokça görülür. Ve şimdi buna bir örnek sunmak istiyorum.

  • Memleketinde eşinden, ailesinden ve çevresinden gördüğü dini baskı nedeniyle bir formen arkadaş, yurtdışı şantiyesinde dini inancından uzaklaşarak içki tüketimi ve gece hayatına giriş yapmıştır. Bunu bir özgürlük aracı olarak görmektedir. Memleketine geri döndüğünde ise, bütün bunlardan uzaklaştığını belirtmektedir. Aksi durumda eşinin kendisini boşayacağını ve çevresi tarafından dışlanacağını vurgulamaktadır.

Böyle durumlar ikili hayat gibi görünse de şantiyelerde var olan bir gerçekliktir. Her şeye rağmen bu davranışın etik ve ahlaki yönünü sorgulamak doğru sonuçlar vermeyecektir. Çünkü, öncelikle o din veya mezhebe yüklenen değerlerin irdelenmesi gerekecektir.

Diğer yandan ise; dini değerlere önem veren inşaat kuruluşlarının şantiyelerinde ibadethane kurdukları görülmektedir. Bu mekânları belirli bir azınlık kullanır. Ama şantiye geneline etkisi vardır ve çalışanlar bunu önemser.

İbadethanesi olmayan şantiyelerde ise; çalışanlar tarafından ibadethane isteği pek görülmez ve özel ibadet günlerinde dış mekânlara giderek bu gereksinimi karşılarlar.

Şantiye genelini yansıtan dini inancın ritüelleri, çoğu zaman gruplar halinde gerçekleşir ve bazen de dışlanmamak için bu ritüellerin yerine getirildiği görülmektedir.

Örneğin dindar bir yönetici düzenli olarak ibadetini yerine getirirken, dışlanmamak için astların da onunla beraber bu ritüele katıldıkları görülmektedir. Ama bu yönetici izne gittiğinde veya işten ayrıldığında, astların bu dini ritüelden önemli oranda uzaklaştıkları sıkça gözlemlenmiştir.

Şantiye yöneticileri farklı inanç ve kültürlerin içerisinde olsalar bile; çalışanların önem verdiği o inanca saygı duymaları ve önemsemeleri gerekir. Bu onların yöneticiliği ve başarısı için son derece önemlidir.

Şimdi bu alanla ilgili size dört çarpıcı örnek sunmak istiyorum!

Örnek 1:

  • Bir şantiye yöneticisi kendi inancına aykırı olduğu gerekçesiyle, yılbaşı ağacının şantiyede sergilenmesine izin vermemiştir. Farklı dini inancı bulunan çalışanlar bu duruma tepki göstermemiştir. Ama uzun vadede, bu üst düzey yöneticiden zihinsel bağlamda yavaşça birçoğu uzaklaşmıştır.
  • Bu tarz durumlar genellikle fark edilmez. Ama dini inanç bütünlüğüne gösterilen saygı ve değerler, şantiyelerde daha canlı ve daha verimli çalışma ortamı yarattığı bilinmelidir.

Örnek 2:

  • Afrika’da her yıl Ekim ayında kabile kültüründen gelme bazı toplulukların, dini ritüelleri vardır. Şantiye yöneticisi ve beraberindekiler bu törenlere katılarak yerel çalışanları onurlandırdıkları görülmektedir. Bütün bu davranışlar canlı tutulduğu sürece, şantiyelerde her zaman dinamik bir çalışma ortamı oluşacaktır.

Örnek 3:

  • Yabancı bir yönetici Latin Amerika’da bulunan bir şantiyede yerel çalışanları, ek mesai ücreti ödeyerek pazar günleri çalıştırmak istemiş ama şantiyede isyan çıkmıştır. Çünkü çalışanların kiliseye gitme hakkı engellenmiştir.
  • Buradaki insanların pazar günü kiliseye gitme amaçları; ibadetten daha çok birbirini orada görerek gıda yardımına gereksinim duyulan kişilere destek olma isteğidir.

Örnek 4:

  • Önceden görüşerek Güney Tayland’da inşa edilmekte olan bir otel şantiyesini Mart 2023 döneminde bizzat ziyaret ettim. Bu şantiyede dikkatimi çeken birçok işlevsel oluşum ve yöntemle karşılaşmama rağmen, size burada sadece bir noktadan söz etmek istiyorum.
  • 400 civarında çalışanı bulunan bu şantiyede işçilerin Hindu, Budist ve Müslümanlardan oluştuğunu gördüm.
  • İşçilere yöneticilik eden ekip başı, formen, mühendis ve ofis yöneticilerinin olabildiğince o grubu ilgilendiren dine mensup kişileri seçmeye özen gösterdiklerini belirttiler. Böylece gruplar arasında sorunlar yaşamadıklarını vurguladılar.

Irk

Şantiyelerdeki ırk kavramı değerlendirilirken aynı bölge insanlarının kendi aralarındaki gruplaşma olgusu bunun dışında tutulmalıdır. Irk, kalıtımsal olarak aynı ortak özelliklere sahip insanlar topluluğu olarak algılanmalıdır.

Ayrıca şantiyelerdeki ırk kavramı bir makale ile kolay açıklanamayacaktır. Çünkü, bu başlı başına bir kitap konusudur. Şantiyelerde ırkların karşılaştırılması ve çatışması; antropoloji, sosyoloji ve kitle davranışlarından bağımsız değerlendirilemez. Bu nedenle, burada sadece yüzeysel sonuçlara değineceğiz.

Bir şantiyede sadece başka ülke veya bölgeden gelmiş insanları çalışmaz. O şantiyenin bulunduğu mekânın çevresindeki yerleşim birimlerinden birçok insan ile iş görülmektedir. Şantiyenin bulunduğu çevreye önceden yerleşmiş bazı halklar, mezhepler ve etnik kökenli kişiler; tesadüfi olarak veya bilinçli seçilerek o şantiyede çalışmaya başlarlar.

İşte bu başlangıç; şantiyelerde ırk olarak nitelendireceğimiz kavramın çevresinde zihinsel bağlamda çatışmalara zemin oluşturmaktadır. Zaman zaman şantiyelerde çıkan isyan veya eylemlerde, ırk konusunun etkili olduğu birçok durum vardır.

Her şeye rağmen şantiyelerde ırkçılık yüksek sesle dillendirilmez. Irk kavramı üzerinden karşı tarafa sataşmalar açık ve somut bir biçimde gerçekleşmez. Ama kendi ırkı veya kendine yakın hissettikleri kişilerle, karşı ırkı aralarında tartışırlar ve onları sosyal çevrelerinden olabildiğince uzak tutmaya çalışırlar. Her ne kadar aynı şantiyede çalışıyor olsalar da.

Bir de aynı ırk ve soydan olup, ama farklı ülke vatandaşları olarak aynı şantiyenin çatısı altında çalışıyorlarsa; yine bu ayrımcılık ortaya çıkmaktadır. Şantiye yönetiminin sahip olduğu ırk ve soy; öncelikli değer görmekte ve bu durum neredeyse tüm şantiyelerde yaşanmaktadır.

Şantiyelerde ırk ve soya bakış açısı; aynı zamanda ekonomik olarak daha güçlü toplulukların daha zayıflara uyguladıkları baskılarla ilerlemektedir. Veya zayıf olan kesime daha külfetli işleri vermek gibi eğilimler oluşmaktadır. Ayrıca bu durum, insanlık tarihi boyunca var olmuştur.

Şantiyelerde ırk ve soy çatışmaları ılımlı da olsa her zaman hayat bulur. Elbette temennimiz bunların olmaması. Ama var olmaya devam edecektir. Çünkü insan doğası buna eğilimlidir. Bu durumu dışlamak veya görmezden gelmek hiç de gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.

Özellikle şunu belirtmek gerekir ki; bir şantiyede yönetici kadroların mensup olduğu ırk ve soyu ön planda tutarak iş görmek amaçlanır ise; o şantiye yine de tamamlanacaktır. Ama bazı inşaat kuruluşlarının şantiyeleri, kendilerinden daha altta gördükleri ırk ve soyları; maliyetleri düşürmek için de seçebilmektedir. İşçi kadrolarını genellikle bu doğrultuda oluştururlar. Ama o karar vericilerin burada düşünemedikleri en önemli şeylerin başında verimlilik konusu gelmektedir.

Kısaca ırk ve soy çatışmasının daha yüksek yaşandığı şantiyelerde, verimliliğin daha düşük seyrettiği görülmektedir. Ayrıca bu tarz şantiyelerde yönetim düzeni, muadili olan diğer şantiyelere göre çok daha kırılgandır. İnşaat kuruluşu kurumsal olsa bile, o şantiyede kurumsallığın izleri belirgin değildir.

Ve bütün bu yaklaşım tarzı hem yönetim kadroları için hem de sağlıklı imalat için, olumsuz sonuçlar ortaya koyduğu saptanmıştır.

Irk ve soy konusu, yukarıda belirttiğimiz üzere şantiyelerde yüksek sesle dile getirilmez. Eğer zihinsel bağlamda bu ayrım ne kadar yüksek ise, ihlaller de artmaya başlar ve belirli bir süre sonra hem maliyet hem de denetlenmekte zorlanılan durumlar ortaya çıkmaktadır.

Şimdi ise, ırk ve soy kavramına üstü örtülü bazı örnekler vererek konuyu sonlandırmak istiyorum. Nitekim Hindistan’dan bizzat şahsıma gelen “binlerce parya topluluğunu şantiyelerde nasıl daha verimli çalıştırabiliriz?” düşüncesi buna en iyi örneklerden biridir.

  • Covid-19 döneminde Rusya’da bir şantiyede, yöneticilerin kendi ırk ve soyundan ama farklı ülke vatandaşı olan çalışanlarına uyguladıkları politikaları internetten araştırarak rahatlıkla burada söylemek istediğimiz şeyi görebiliriz.
  • Şili ve Kolombiya’da, Venezüella vatandaşlarının şantiyelerde en külfetli işlerde çalıştırarak verimin nasıl düştüğü rahatlıkla görülmektedir.
  • Ortadoğu bölgesinde Hintli, Bangladeşli ve Filipinlilerin daha düşük maliyetler için vasıfsız işçi olarak çalıştırılmaları sonucunda; elde edilen veriler bu alana destekleyici örnekler oluşturmaktadır.

Cinsellik

Şantiyelerin bu alanıyla ilgili hiçbir yazılı kaynak bulamazsınız. Biz burada yaşanmış yüzlerce olayın gruplandırılarak birleştirilmiş halini okuyucuya aktarmaya çalışacağız. Sadece bazen olayları ve mekânları bulanıklaştırarak dile getireceğim. Bunu da anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum.

Şantiyeler, bilindiği üzere erkek çalışanların egemenliği altındadır. Ama buranın konusunu gurbette çalışanlar oluşturacaktır. Çünkü şantiyelerdeki cinsellik konusunu belirgin kılan en önemli faktör, gurbette çalışmak oluşturmaktadır.

Kadın ve erkek arasındaki ilişki insanlık tarihini biçimlendirdiği gibi, soyların devamını da sağlamaktadır. Hele yabancı topraklarda veya orası aynı ülke içinde farklı bir bölgede olsa bile, karşı cinsiyet her zaman diğerinin ilgi odağı olmuştur. Bu ilgi ve ilişki, evlilikler ile sonuçlanabileceği gibi; geçici bir ilişki de olabilmektedir. Her şeyden önemlisi, bunu var olan bir gerçeklik olarak görmemiz gerekir. Böylece, nahoş durumlar engellenebileceği gibi bazı gerçeklikler ve işlevsellikler de kolaylıkla benimsenecektir.

Gurbette yaşanan gönül ilişkilerini tetikleyen en önemli unsurların başında; cinsiyetler arasındaki ekonomik güç farkları, özgürlük, az tanınmışlık ve kültürel keşif bulunmaktadır.

Elbette ki bunun için karşı cinsiyete duyulan bireysel ilgi de gereklidir. Yabancı bir ülke veya bölgeye gidecek bir şantiye çalışanı daha gitmeden önce, arkadaşlık siteleri üzerinden araştırma yaparak buna zemin hazırladığı durumlar çokça vardır. Çünkü şantiye işinin dışında hem sosyal çevre hem de karşı cinsiyet merak konusudur.

Eğer şantiyenin bulunduğu ülke; gurbette çalışanların ekonomisinden daha güçsüz durumda ve şantiyenin bulunduğu mıntıka nispeten küçük bir yerleşim yeriyse, kültürel etkileşim ve sosyalleşme orada değişime uğrayacaktır.

Örneğin 5000 nüfuslu bir bölgeye, sadece 100 yabancı çalışanın geldiğini düşünelim. O şantiyenin bulunduğu bölge; iş bittiğinde önemli oranda sosyal değişim yaşayacaktır. Kısaca; orada evlilikler, eğlence içerikli ilişkiler ve hüzünlü olaylar gerçekleşecektir.

Bu durumun aynısı, yine ekonomik açıdan daha güçsüz bir ülkenin başkentlerinde veya büyük şehirlerinde yabancı şantiye çalışanlarının sosyalleşme isteklerinde de görülmektedir.

Nitekim yakın geçmişte 2.Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan askerlerinin ödül olarak Japonya’ya tatile gönderilmesi sonucu; konusu geçen bu sektörde ve ilişkilerde artış görülmüştür.

Gurbette çalışan bir şantiyeci, ziyaretinde bulunduğu o kültürün insanıyla her zaman gönül ilişkisi yaşayabileceği gibi evlilik de gerçekleştirebilir. Şantiye yaşamında bunun sıkça karşılaşılan bir durum olduğu bilinmelidir.

Ama burada kadın ve erkek açısından baktığımızda, farklı bir gerçeklik bulunur. Bir gurbetçi şantiye çalışanı erkek, o şantiyede çalışan ya da o bölgede yeni tanıştığı bir kadınla da evlilik yapabildiği görülmektedir.

Kısaca, erkek açısından yabancı bir kadın ile evlilik daha geniş bir çerçevede gerçekleşir. Bunun başlıca nedeni ise, şantiye içerisindeki iki cinsiyet arasında sayı bağlamında eşitlik olmamasıdır.

Ama şantiyelerde çalışan kadın nüfusunun nispeten daha az olması nedeniyle, eğer olaya sadece kadın açısından bakacak olursak, karşılıklı çıkar amaçlı ya da evlilik odaklı seçeneklerin onlar için daha çok bulunduğu görülmektedir.

Şantiyede çalışan bekâr bir kadının gurbetteki aynı şantiye çalışanı erkeklerle gerçekleştirdikleri evliliklerde, erkeklerin o bölgedeki evliliklerine oranla açık ara farkla daha az boşanmalar yaşadıkları gözlemlenmiştir. Bunun en önemli nedenlerinin başında gelen şey, kadın için seçeneklerin daha çok bulunuyor olması ve kadının düşük ekonomik statüden daha yüksek statüye geçme isteği burada en etkili faktörlerin başında gelmektedir.

Örneğin;

  • Ülkelerin birinde üniversitede ekonomi okumuş genç bir kız şantiyede ısrarla çaycı olarak çalışmak istiyor. Gerekçesi ise “Ülkemde ekonomik zorluk çekiyorum. Çay dağıtımında bekâr erkek çalışanların çoğu ile bire bir etkileşimde olacağımdan, aralarındaki en iyisini seçerek evlenme fırsatı yakalayacağım” diyor.

Bir başka durumda, yine yurtdışında bulunan bir şantiyede oldukça üzücü bir olay karşımıza çıkıyor. Kendi ülkesinde din ve cinsel konularda baskılanmış orta yaş grubunda bir gurbetçi çalışan, kendisinden yaşça oldukça genç sayılacak bir kadınla ilişki yaşamaya başlıyor. Burada olayın ayrıntılarından söz etmek son derece abes olacağından, hikâyenin sadece sonundan söz etmek istiyorum.

Uzun bir zaman boyunca devam eden bu ilişkinin sonunda, erkek çalışan eşinden boşanıyor ve genç kadınla evlenmek istiyor. Ama genç kadın bu evliliği kabul etmiyor. Bunun sadece ekonomik destek amaçlı bir ilişki olduğunu belirtiyor. Bununla beraber bir aile dramı da ortaya çıkmış oluyor.

Böyle olayların en önemli nedenlerinin başında gelen şey, kendi memleketlerinde yaşadıkları baskı ve engellemeleri; yabancı bölgelerdeki yaşanmışlıklarıyla kıyaslayarak ikisinin arasında özgürlük hissi uyanmasıdır.

Bu tarz durumlar gerçekleşirken bir de özellikle yönetici statüsündeki kişilerin şantiye içerisinde çalışanlarıyla ilişki yaşamaları durumunda, şantiye yönetim düzenlerinin her seferinde bozulduğu ve kişiler arasında ciddi çatışmalar ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Ve bütün bunların neredeyse tamamının hüsranla sonuçlandığı görülmüştür.

Rahat yaşamaya veya özgürlüğüne daha düşkün insanlar her zaman daha kavgacı veya daha hırçın olurlar. Onların bu rahatlığı ve özgürlüğü, aile değerlerine önem veren gurbetçi şantiye çalışanları tarafından karşılıklı ilgiye dönüşür. Bu da gurbetçi şantiye çalışanlarıyla evliliklerin daha kolay gerçekleşmesini sağlamakta ve ilgi çekici kılmaktadır. Buradaki tek ara kriter, iki cinsiyet arasındaki ten renklerindeki yakınlıktır.

Şimdi size hiçbir inşaat kuruluşu merkez ofisinin veya insan kaynakları yöneticisinin bilmediği bir durumdan söz etmek istiyorum. Olay biraz üzücü. Ama bu var olan bir gerçekliktir. Bu durum daha çok ekonomik olarak güçlü ile güçsüz yabacılar arasında gerçekleşmektedir.

Dünya genelinde yabancı bir ülkede çalışan önemli oranda erkek şantiye çalışanı, 55 yaş ve sonrasında evlikler sonucu çocuk sahibi oldukları vakalar vardır. Buraya kadar her şey gayet normal.

Ama James N. Bucher, Susan Mineka ve Jill M.Hooley’in anormal psikoloji üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalara göre; 55 yaş üstü erkeklerin sahip olacağı çocukların 16-17 yaşına gelene kadar normalin 2-3 katı şizofren olma olasılıkları olduğunu belirtmektedirler.

Elbette insanların ilişkileri ve evlilikleri sorgulanamaz. Ama bu tarz sonuçlar için inşaat kuruluşlarının bilinçlendirilmesi gerektiği, etik ve ahlaki değerler açısından önemli olabilir.

Gurbetteki Türk Erkeği

Şimdi ise size sadece gurbette çalışan şantiyeci Türk erkeklerinin durumundan söz etmek istiyorum. Çünkü bu alanda birçok yanlış bilinen gerçeklik ve şehir efsanesi vardır.

Türk erkeği Rus kadını ile evlenir. Bu iyi bir şey. Aslında bu, iki ülke arasında derin bir politika olarak görülmelidir. İki ülke arasındaki siyasi hırçınlıklar evliliklerle yumuşatılmaktadır.

Denir ki “Rus erkekler çok votka içer ve Rus kadınları bu nedenle Türklerle evlenir.” Ama bu doğru değil. Bu evlilikler, Türklerin aile değerlerine Rus erkeklerine oranla daha çok önem veriyor olması nedeniyle gerçekleşmektedir. Nitekim, bu iki ülke arasındaki insanlarda gerçekleşen evliliklerde en büyük paya Rusya’da inşaat sektöründe çalışanlar sahiptir.

Ayrıca, yurtdışı şantiyelerinde Türk erkeklerinin imajının kötü olduğu söylenir. Saldırgan oldukları belirtilir. Tüm samimiyetimle belirtebilirim ki, bunun doğruluk payı bulunmaz.

Sadece, zaman zaman etik ve ahlaki sınırları aşan bazı gurbetteki şantiye çalışanlarına karşı; inşaat kuruluşları veya şantiye yöneticileri geç müdahale etmesi, bunda en önemli ve en başlıca nedendir.

Genel olarak baktığımızda; başka milletlerin yurtdışı şantiye çalışanı erkekleriyle Türkleri kıyasladığımızda, Türklerin son derece tutarlı ve ahlaklı oldukları görülecektir.

Biz bu tarz efsaneleri, kendi ırkımız içinde yurtdışı çalışanları olarak sadece kendi kendimize yaratmakta ve sonunda da buna inanıyor olmamızdan kaynaklanmaktadır.

Herkese akıl ve bilimle ilerleyen sosyal ve sağlıklı bir dünya temenni ediyorum.

Yazar Vedat ÖZKAN‘ın Önceki Yazıları

Şantiye Patolojisi Okumak İçin
Şantiyecinin El Kitabı Okumak İçin
Türkiye’nin Yurtdışı İnşaat Politikaları Okumak İçin
İdeal Şantiye Yönetimi Okumak İçin
Gerçek Yaşamdan Alıntı: İki Mühendisin Hikâyesi Okumak İçin
Şantiye İşçisi Okumak İçin
Şantiye Odaklı İnsan Kaynakları ve Liyakati Savunmanın Gereksizliği Üzerine Düşünceler Okumak İçin
İnsan Davranışlarının Şantiyelerde Keşfi Okumak İçin
İnşaatın İşverenini Bir de Böyle Değerlendirelim! Okumak İçin

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.