İnşaat Tedarik Dergisi

İnşaat – Yatırım – Proje – Ulaştırma – Mimarlık – Enerji – Maden – Şantiye

“Ayıplanma & Dışlanma” Depremde Yaşatır!

Vedat ÖZKAN

İnşa Etme Kültürü – İnşaat Kuruluşlarında ve Şantiyelerde İnsan Davranışları Kitabının Yazarı

Teknoloji, iletişim ve görüntü araçlarının en ileri düzeyde olduğu bir medeniyetin içerisinde yaşarken; yine depremle sarsılarak on binlerce can yitirdik.

Kanunlar, yönetmelikler ve denetimlerle algı ve alışkanlıklarımızı değiştirerek; sizce bu felaketler önlenebilir mi?

Çok değerli uzmanlarımızın onlarca yıldır uyarıları dikkate alınmadığı gibi, sadece kanunlarla önlem alınması olası değildir. Elbette kanunlarla ciddi yaptırımlar uygulanmalı. Ama yine de tek başına yeterli olmayacaktır. Çünkü kanunlar her zaman ve tarih boyunca bertaraf edilebilmiştir.

Biz; “fişini almasam 10 lira ucuza verir misin” diyen bir neslin parçasıyız. Bunu herhalde bir çoğumuz hatırlar! 

Covid-19 salgınında da maske takmamak için direndik. Buna ben de dahil. Ama kısa bir süre sonra da, maske takmayanları dışlamaya başladık. Bize bunu yaptırtan şey neydi? 

Elbette ki “ayıplanma” ve “dışlanma” duygusu etkili olmuştur. Virüsten ölüm korkusu ise, hiçbir zaman birincil etken olamamıştır.

Eğer depremlerde hasar görmeden medeniyetimizi geliştirmek istiyorsak; yaşadığımız kültürün içinde bulunan insanlara Covid-19’da olduğu gibi, çok kısa bir süre içerisinde depremleri göz ardı eden bütün şahsiyetlere “ayıplama” ve “dışlama” duygusunu koşulsuz yerleştirmemiz gerekir.

Çünkü ayıplanma duygusu, kanunların çok üzerinde bir güç konumundadır!

Bilmeliyiz ki; medeniyetlerin gelişmesine en önemli katkı sağlayan duygulardan biri, ayıplanma korkusu olmuştur.

Ayıplanma ve dışlanma; yöneten ve yönetilenlerin kanun ve nizamlara uymalarını kolaylaştıracaktır.

Ülkemizde ve Suriye’de bu depremde yitirilen canlar artık geri gelmeyecek. Ancak şunları da şiddetle sorgulamamız gerekir:

  • Sırf daha yüksek kazanç uğuruna binaları depremde yok ederek, yeraltı kaynaklarını neden bir hiç uğuruna yok ediyoruz? Bu yeraltı kaynakları bizden sonra gelecek nesiller için hayati önem taşımakta.
  • Depremlerde birçok perakende yapı, yerle bir olurken sanayi yapıları ve alt yapılar pek zarar görmüyor. Neden? Dünyada sadece güçlüler için mi dayanıklı yapılar var?
  •  Perakende satış için yapı üreten inşaat kuruluşları kamulaştırılmalı mı? İşte bu soru titizlikle tartışılmalıdır.

Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarında ve özel sektörde deprem gerçeğini önemsemeyenlerin ayıplanacağını ve dışlanacağını belirten çok ciddi propaganda çalışmalarının ivedilikle ve zorunlu olarak başlatılması gerekir. Hatta bu propagandayı toplu taşıma araçlarında ve her yerde kesintisiz görmemiz gerekir ve bu bizi değiştirecektir.

Ben de inşaat sektöründe yer alan birisi olarak diyebilirim ki; ülkemizin mühendisleri gerçekten çok çok iyiler.

Önlerini açalım ve onları izleyelim. Onlar zaten yer bilimcilerle ve diğer uzmanlarla nasıl çalışmaları gerektiğini gayet iyi bileceklerdir.

1999 Marmara depreminde yıkılan bir binadaki tabela, Londra Doğa Tarihi Müzesi’nde (Natural History Museum) sergileniyor. 2016 yılında müzeyi ziyaret ettiğimde bunu görmüştüm.

Pek ya! Özgür irademizle inşa ettiğimiz ve yıkılmaması gereken bu yapıların kalıntıları ve görselleri, müzelerde sergilenmek zorunda mı?

Bir de burada önemli olduğunu düşündüğüm bir ekleme yapmak istiyorum!

vedat

Soğuk savaş döneminde biz küçükken anımsıyorum da, Bulgaristan’daki eski komünistlerde şöyle bir söylem vardı:

“Bizi açlık ama Türkiye’yi deprem ve su yok edecek” derlerdi.

Bu söylemin doğruluk payı var mıdır bilemiyorum. Ancak 30-40 yıl öncesine göre dünya ve teknoloji çok değişim yaşadı.

Ülkemizde hükümetler ve yöneticiler değişiyor! Ama her depremde aynı sorunları yaşıyoruz. Demek ki eksikliğimizi başka yerlerde aramalıyız.

Ayıplanma ve dışlanma korkusu üzerine gerçekleştirilecek her propaganda sonuç verecektir. Bu yöntem hem en etkili yol hem de en az maliyetli oluşum olacaktır.

Afrika kabilelerindeki birlik ve beraberlik; tamamen ayıplanma ve dışlanma duyguları üzerine kurulmuştur. Ayrıca Avrupa’da birçok ülke ve Japonya buna örnek gösterilebilir.

Zaten her vatandaş kanun ve nizamlara uymayı taahhüt ediyor. İşte bu taahhütle fiili uygulama arasında istenmeyen bir hareket var ise, kamu otoritesinin gücü devreye girmelidir.

Bütün bunlardan sonra da “Hoşgeldin Deprem” diyebiliriz.

Tekrar yeni canlar yitirmemek umuduyla…

Bu ülke hepimizin…

Yazar Vedat ÖZKAN’ın Önceki Yazıları

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.